FEHMİ DEMİRBAĞ

Tarih: 11.05.2022 01:15

2071 TÜRKİYESİ

Facebook Twitter Linked-in

-TÜRK DÜNYASI ÇOCUK ve GENÇLİK AÇILIMI-
 
 
 
 
GEREKÇE:
Bireyin temel güveni ve mutluluğu bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmasına bağlıdır. Toplumun sağlıklı, dengeli, düzenli olması da bedensel ve ruhsal bakımdan sağlıklı olan kişilerin çoğunluğu oluşturmasıyla doğru orantılı olarak artar. Bebeklikten yaşlılığa kadar , kişinin en çok etkisinde kaldığı çevre ailedir. Kişiliğin temelleri ilk beş altı yıl içinde atılır. Bu süre çocuğun öncelikle ailesiyle yoğun iletişim içinde olduğu süreye denk gelir.

Barınma ve korunma gibi temel ihtiyaçları anne tarafından karşılanan bebek bir taraftan güven duygusu geliştirirken diğer taraftan anneyle iletişim kurar. İhtiyaçları annesi ya da onun yerine geçebilecek biri tarafından zamanında ve şefkatle doyurulan bebek rahattır ve zamanla güven duygusunu geliştirmeye başlar. Çocuk bedensel gereksinimleri olan beslenme ve korunmayı sağladıktan sonra sevgi gereksinimine doyum aramaya başlar. Sevgi olmadıkça aileyle kurulan ilişki olumlu, sağlıklı ve sürekli olamaz. İnsanın bütün yaşam boyu duyduğu ilgi ve sevginin açılıp gelişmesi, renklenmesi, çocukluk çağında sevgi gereksinimine sağlanan doyuma bağlıdır. İnsanın bütün ilişkilerinde görülen olumlu ya da olumsuz tutum ve davranışlarında bu doyum önemli rol oynar.

Sevgi kişinin ve toplumun yaşamını etkileyen güçlü bir duygudur. Başkaları tarafından sevilen, beğenilen, ,ilgi gören insanlarda kendine güven duygusu gelişir. Kendine güvenen herkes, karşılaştığı engelleri kolayca aşabilir, sorunlara gerçekçi çözümler bulabilir. Bu güven duygusunun kaynağı çocukluk çağında ana babanın ve çevrenin çocuğa gösterdiği sevgidir. Yeri geldiğinde övülen, haklı başarılarından dolayı takdir edilen, gösterdiği çabaya saygı duyulan, yeni girişimleri ve öğrenme isteği desteklenen, cesaretlendirilen, kabul edildiğini, dinlendiğini , fikirlerinin önemli olduğunu hisseden çocuğun kendine güveni artar. Kendine güvenen, girişimci, zorluklardan yılmayan bireylerin çoğunlukta olduğu bireylerden oluşan toplum gelişmeye açık toplumdur.

Toplumdaki en küçük kurum olarak aileye görevleri yönünden üç değişik açıdan bakılabilir:
a) Aile her şeyden önce eşlerin duygusal ve cinsel gereksinimlerini karşılayan yasal bir birliktir.
b) Aile, ortak amacı, çıkarları, inançları, kuralları olan bir insan kümesidir.
c) Aile, çocukların beslenip bakıldığı ve eğitildiği bir ortamdır.

Yetişkinlerin duygusal ve sosyal gereksinimleri, aile dışında da bir ölçüde karşılanabilir. Ancak ailenin üçüncü görevi, çocukların yetiştirilmesi en iyi biçimde aile içinde gerçekleştirilebilir. Aile dışında hiçbir kurum ailenin sağladığı özenli bakımı, çocuğun gelişmesinde, eğitiminde cömertçe sunduğu özveriyi , sevgiyi veremez. Çocuk aile içinde; değerli olduğunu, bir yeri olduğunu, kendisine verilenlerin karşılığını ödemek zorunda olmadığını, güvende olduğunu, yeteneklerini geliştirebileceği, denemelere girişebileceği, özgürce oynayabileceği bir ortam sağlanacağını, güç durumlarda yanında olunacağını, destekleneceğini bilir. Çocuk ailede; doğru ile yanlışı ayırt etmeyi, öncelikle ailenin sonra toplumun kurallarına uymayı, sağlıklı iletişim kurmayı öğrenir. Aile, insan ilişkilerinin sergilendiği bir sahne gibi düşünülebilir. Çocuk bu sahnede, insan ilişkilerinin bütün karmaşık yönleriyle gözlemler ve yaşar. İnsan ilişkilerinin belirleyen anlaşma, uzlaşma, bağlılık, işbirliği gibi olumlu nitelikleri evde kazanır. Anlaşmazlık, çekişme ve çatışma gibi olumsuz durumlarda takınacağı tutumları da evde öğrenir. Sürekli olumsuz eleştirilen çocuk “ sen kötüsün , daha iyisini yapmalısın “ mesajını alır. Eleştirilen, suçlanan, cezalandırılan, baskı altında büyüyen çocuklar isyankar davranışlar gösterme yanında aşağılık duygusu geliştirebilir. Bunun yerine kurallar kesin konmalı, cezalandırmaya son çare olarak başvurulmalı, yapılan hata ile ceza orantılı olmalı, fiziksel cezanın hiçbir getirisi olmadığı unutulmayarak cezalar daha çok sevilen bir şeyden ya da etkinlikten mahrum bırakma şeklinde uygulanmalıdır. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilen, kendi istekleri ve kurallarını toplumunkilerle uzlaştırabilen kişilerden oluşan bir toplumda başıboşluk ve düzensizlik azalır.

Aile içindeki ilişkilerin temelini, anne ve babanın birbirine karşı tutumu oluşturur. Onların sevgi ve anlayışla sürdürdükleri karı-koca ilişkisi, evin genel havasını belirler. Uyumlu ve sıcak ilişkiler ana babadan çocuklara doğru yayılır. Gergin ve sürtüşmeli bir karı koca ilişkisi, çocuklar için güvensiz ve tedirgin bir ortam yaratır. Çocuk, öfkeyi de, kızgınlığı da, sevgi ve hoşgörüyü de evde görerek, yaşayarak öğrenir. Sevgi, acıma, anlayışlı olma gibi duygular, öğütlerle aşılanabilir nitelikler değildir. Ancak, ana baba örnek alınarak, yavaş yavaş geliştirilir. Çocuğun çevresinde hep güler yüz, tatlı dil görmesi gerekir diye bir kural yoktur. İnsanca duygular olan, kızgınlık, öfke gibi olumsuz duyguları da tanımalıdır. Ancak çocuk bu olumsuz duyguların nasıl dizginlendiğini, nasıl uygarca dışa vurulduğunu, nasıl olumluya çevrildiğini de evinde öğrenir. Saldırganlığını sınırlayamayan bir baba ya da öfke saçan bir anne, çocuğuna ölçülü olmayı öğretemez. Önemli olan ; davranış tutum, duyguları dışa vuruş biçimleri, sorun çözme, aile içinde ve dışında insanlarla sağlıklı-sürekli-özveriye-samimiyete dayanan ilişkiler kurma gibi çocuğun ; gelişimi, uyumu ve mutluluğunu sağlayacak durumlarda davranış modelleriyle ona örnek olmaktır.

Çocuk yetiştirmeyi özellikle kendine güvenen, sorumluluk sahibi, saygın, kendi yetenek ve güçlerinin farkında olarak onlardan kendisinin ve toplumun gelişimi yönünde yararlanabilen, üretken insanlar yetiştirmeyi bir dizi kurallar ve yöntemler olarak düşünmek yanılmalara neden olur. Çocuğun kişiliği, kendisini örnek aldığı erişkinlerle kurduğu sürekli ilişkilerden çıkan bir sonuçtur. Bu nedenle sonucu, yöntem ve tutumlardan önce, örnek alınan erişkinlerin kişilikleri belirler. Söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutan, aynı zamanda birbirleriyle tutarlı ana-babanın yetiştirdiği çocuk da kararlı, kuralları bilen ve uygulamakta güçlük çekmeyen, kendi istekleriyle toplumun beklentilerinin bağdaştırabilen insanlar olarak yetişir. Tutarlı ve kararlı davranan; kuralları kesin koyan ve gerektiğinde esnek davranabilen;çocuğun davranışlarının sonuçlarına katlanmasına izin veren; ahlak dersleri vermek yerine çocuğu olayların içine katarak somut olarak yaşamasını sağlayan; çocuğun olumsuz davranışları karşısında duygularını dile getirebilen ,beklentilerini ifade eden; çocuğa seçme şansı tanıyan ve hatalarını nasıl telafi edebileceğini gösteren ailenin yetiştireceği çocuk disiplinli olacak, kendi kararlarını kendisi verebilecek güçte olacak, kendini değerli hissedecek, sorumluluklarını bilecek ve tüm bunların sonucu olarak gelişmeye ve toplumu geliştirmeye açık olacaktır.

Madalyonun öbür yüzünde sağlıklı sürdürülmeye çalışılan, sorunların birlikte ve aile yapısı içinde çözülmeye çalışıldığı, çocukların bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı bir şekilde yetiştirilmeye çalışıldığı evliliklerin karşısında; başlangıçta her şeyin normal olduğu fakat zamanla birbirlerini anlamakta zorluk çeken ya da birbirlerini kendi istekleri doğrultusunda değiştirmeye çalışan bireylerin evlilikleri vardır. Dışardan gelen baskıların da etkisiyle bitmek zorunda kalan evliliklerin acısını en çok çocuklar çeker. Boşanmanın en olumsuz etkisi çocuklarda görülür. Şiddetli geçimsizlik ve boşanmaların çoğunlukla, evliliğin ilk yıllarında görüldüğü ve çocukların henüz çok küçük olduğu hatırlanırsa boşanmadan önce ve sonra çıkan sorunların gelişme çağındaki çocukları olumsuz etkileyeceği açıktır. Çocukluk çağını sevgi, saygı ve güven duygusundan yoksun bir ortamda geçiren çocukların ruhsal gelişimi bozulur. Ana-baba arasındaki çatışma ve çekişmelerin çocuğa aktarılması onda devamlı kaygı, gerilim ve tedirginlik yaratır. Birbirlerine kızıp öfkelenen eşlerin olur olmaz nedenle çocuğa bağırıp çağırmaları çocukta suçluluk duygusu doğurur. Çocuğun böyle ortamlarda sağlıklı bir kişilik geliştirmesi olanaksızlaşır.

Çocukları kazanmaya çalışmanın, sağlıklı kişilikler olarak toplumda yer edinmelerini sağlamanın en kolay yolu; onlarla iyi bir iletişim kurmak, onları anlamak, dinlemek ve mantıklı isteklerini karşılamaktır.
 
GENÇ TÜRKİYE ve YAŞLANAN AVRUPA
Türkiye nüfusu azalan oranda artmaktadır. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımında 67,8 milyon
olan ve bugün 72 milyon civarında olduğu tahmin edilen Türkiye nüfusunun 2050 yılında
yaklaşık 97,2 milyon olacağı tahmin edilmektedir.
2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, Türkiye toplam nüfusunun % 20,5´i 15 – 24
yaş aralığında yer almaktadır. Buna potansiyel genç nüfusu da ilave ettiğimizde; 24 yaş altı
nüfus, toplam nüfusun % 40,17´sini oluşturmaktadır .
Nüfus artışı (yılda % 1,6), demografik yapı (nüfusun üçte biri 15 yaşın altındadır) ve katılım
oranında tahmin edilen artış, gelecek yıllarda aktif genç nüfusun hızla artacağına işaret
etmektedir. Bu artışın, Türkiye ekonomisi için hem potansiyel bir avantaj hem de çetin bir
problem olacağı ifade edilebilir . Nüfus yapısı ile ilgili riskler sadece ekonomi ile sınırlı
olmayıp, eğitim, kültür, sosyal ve siyasal alanlarda da kendini hissettirecektir.
Avrupa Birliği ise, 2004 yılındaki genişlemesiyle beraber, 450 milyonu aşkın nüfusuyla Çin ve
Hindistan´dan sonra Dünyanın üçüncü büyük nüfus topluluğunu oluşturmaktadır. Ancak
Avrupa Birliği nüfus bakımından küçülen bir birlik görünümündedir. Örneğin Avrupa
Birliği´nin nüfus bakımından en büyük ülkeleri olan Fransa´da bugün yaklaşık 60 milyon olan
nüfusunun 2050 yılına kadar yavaş bir büyüme göstererek 64 milyona çıkacağı tahmin
edilirken; Almanya´nın nüfusunun ise 82 milyondan 70,8 milyona ve İtalya´nın nüfusunun ise
57 milyondan 43 milyona kadar ineceği öngörülmektedir. Yine Birliğin en büyük üyelerinden
biri olan İngiltere´nin, 2000 yılında 59,4 milyon olan nüfusunun 2005 yılında 58,9 milyona
düşmesi nüfus bakımından küçülmenin en önemli örneklerindendir .
Avrupa Birliği´ne üye ülkelerde nüfusun en belirgin özelliği, doğum oranının azalması; buna
karşılık yaşlı nüfus oranının artmasıdır. Nitekim AB ülkelerinde nüfusun yaş gruplarına göre
dağılışında, 1960´dan 2004 yılına kadar olan dönemde genç nüfusun azalışı yaşlı nüfusun da
artışı şeklinde bir eğilim gözlemlenmektedir. AB üyesi 25 ülkeden dokuzunda (Almanya,
İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan, Belçika, Avusturya, Letonya ve Estonya) 65 ve daha
üzeri yaşlı nüfus oranı, 0 -14 yaş grubundaki potansiyel genç nüfus oranından fazladır.
Örneğin, Avrupa Birliği´nde en yaşlı nüfus oranına sahip İtalya´da potansiyel genç nüfus oranı
1960´da % 24,7 iken; 2004 yılında % 14´e gerilemiştir. Aynı dönemde yaşlı nüfus oranı 1960
yılında % 9,5 iken; 2004 yılında % 19,1´ yükselmiştir .
Gençlik sorunlarını çözmüş Türkiye´yi, yaşlılık sorunları ile mücadele eden Avrupa´da önemli
fırsatlar beklemektedir.
 
GELECEĞİMİZ AÇISINDAN İSTİHDAM
Bugün Ülkemizin istihdam ile ilgili en önemli sorunları, işsizlik, sosyal güvenceden yoksun
olma ve mesleksizliktir. İşsizlik ekonomik sonuçlarının yanı sıra aynı zamanda toplumsal bir
sorundur. İşsizlik gelir yoksunluğu nedeniyle bir yönüyle fakirliğe yol açarken diğer yönüyle
bireyler üzerindeki psiko-sosyal etkileriyle sosyal dışlanmaya da neden olur. Fakirlik, kötü
koşullarda yaşama, ümitsizlik ve gelecek korkusunun yol açtığı çeşitli ruhsal ve bedensel
rahatsızlıklar, kendine ya da diğerlerine karşı saldırganlık (intihar, gasp, yaralama, adam
öldürme vb) aile geçimsizliği, boşanma ve aile içi şiddet, alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı ile
işsizlik arasında güçlü bir nedensellik ilişkisi söz konusudur. Bu nedenle, 1995 Dünya Sosyal
Kalkınma Zirvesinde, istihdamın, fakirlik ve sosyal dışlanma ile mücadelenin temelini
oluşturduğu kabul edilmiştir. İstihdam sadece üretim ve gelir yaratmaz, aynı zamanda sosyal
bütünleşmenin en önemli aracıdır .
Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre ülkemizde işsizlik oranı %9,5, işsiz sayısı 2 milyon
390 bindir. Ancak bu rakamlar ülkemizde işsizlik sorununu bize tam olarak
göstermemektedir. Örneğin ümidi kırık işsizlerle, eksik istihdamı ilave edersek işsizlik oranı %
17,5 işsiz sayısı ise 4,5 milyona yaklaşmaktadır. Ülkemizde istihdam oranı yüzde % 46´dır.
Yani ülkemizde çalışabilir yaştaki her yüz kişiden sadece 46´sı çalışma imkânı bulabilmektedir.
Bu oran AB´de % 64, ABD´de ise yüzde % 74 düzeyindedir.
İşsizlik her yaş grubu için önemli bir sorun olmasına rağmen; gençler işsizlikten daha fazla
etkilenmektedirler. Genç işsizlik oranının normal işsizlik oranından 2 kat daha fazla olduğu
tahmin edilmektedir. İşsizlerin yarısı 25 yaşın altında olup; son yıllarda eğitimli gençlerde
işsizlik oranı artmış ve % 30´a ulaşmıştır .
Türkiye´deki en büyük işveren konumunda olan devlet, yüksek oranda işsizlik yaşayan
gençlere istihdam kapısını neredeyse kapatmış durumdadır. Kamu istihdamını daraltmaya
yönelik politikalara rağmen memur sayısı daha çok siyasi tercihlerle artmaya devam eden
kamuda Emekli Sandığı´na tabi olarak çalışan gençlerin oranı yüzde 3,9´a kadar düşmüştür.
Sadece kamuda çalışanlarının iştirakçi olabildikleri Emekli Sandığı´nın verilerinden yapılan
belirlemeye göre 2001 yılında % 14 olan 18–23 yaş grubundaki memurların, toplam
memurlar içerisindeki payı 2005 yılı Mart ayı itibarıyla yüzde 3,9´a kadar düşmüştür. Buna
karşılık, hem yeni işe alınanlar hem de önceki kamu görevlilerinin yaşlanması nedeniyle 30 ve
üzerindeki yaş grubunun payı önemli ölçüde artmıştır .
Gençlerin önemli bir kısmı ücretsiz aile işçisi olarak sosyal güvenceden yoksun olarak tarım
işlerinde çalışmaktadır. Yanı sıra gençlerin büyük bir kısmı da turizm, küçük sanayi ve ticaret
işletmeleri vb. yerlerde sosyal güvenceden yoksun ve düşük ücretlerle çalışmaktadırlar.
İşsizlik gençler için önemli bir sorun olmakla birlikte, mesleksizlik de bu sorunu besleyen
faktörlerden birisi olarak ifade edilebilir. Özellikle yükseköğretime devam edemeyen
gençlerin büyük bir bölümünün aynı zamanda geçerli bir mesleği de bulunmamaktadır.
 
Jodge Luis Borges “İnsanın türlü araçları arasında en şaşırtıcı olanı,hiç kuşkusuz kitaptır.Mikroskop ile teleskop, görme yetimizin uzantısıdır.Telefon sesin uzantısıdır. Saban ile kılıç insan kolunun uzantısıdır. KİTAP İSE BAMBAŞKA BİR ŞEYDİR. İNSAN BELLEĞİ İLE DÜŞ GÜCÜNÜN UZANTISIDIR” 
 
 
ÇOCUKLARIMIZIN HAYALLERİ, BİZİM GÖREVİMİZDİR!
 
Biz bu dünyayı atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç aldık!
 
İdeal torun hayal etmenin yolu ideal evlat yetiştirmekten geçer!
 
 
 
 
HEROTÜRK TÜRK DÜNYASI ÇOCUK VE GENÇLİK (ÇOKGENÇ) PLATFORMU
 
MİSYONUMUZ:
2071 yılını hedef kılarak,  Anadoluyu bu millete yurt kılan Sultan Alparslan´ın İlay-ı Kelimetullah ruhunu, Emr-i bil Maruf, nehy-i anil münker terbiyesi ile harmanlayıp; başta ülkemiz çocuk ve gençleri olmak üzere, arkasından Avrasya isimli coğrafi bölge ile ve TÜRK DÜNYASI ile ilintelenerek; yeryüzünde yaşayan her insana, meşru olan her fikre, her inanca, her ideale aynı yakınlıkla duran, kendini toplumların parçaları ile değil, dayanağını başta bu
ülkenin geleneksel bağlarından alıp sonra da evrensel değerlerin bütünlüğü ile ifade eden, pozitif aklın, sağlam inancın, uzak ideallerin rehberliğinde, barış ve adalet politikaları izleyecek olan uluslar arası çocuk ve gençlik politikaları gerçekleştirip, uzlaşmacı bir kimlik haraketi oluşturmaktır.
Bölge devletleri ve halkları ile  milletimizin arasındaki tarihe dayalı bağlantıları modern bir algı ile yeniden sağlam bağlarla tesis edip bu uğurda gelecek nesillere örnek teşkil edecek değişim takviminin sayfalarını hazırlamaktır. Hedef meşgalemiz; adı geçen coğrafyada yaşayan her bir çocuk ve gence ulaşıp, onların üzerinden mevcut bireylere toplumumuzun ülkülerinin ve inancının temel dinamiklerini zinde bir ruh, sarsılmaz bir inanç,
sonsuz fedakarlık ile aktarmaktır.
 
VİZYONUMUZ:
Başta bütün çocuk ve gençleri, onların üzerinden de erişkinleri, dolayısıyla insanlığı ilgilendiren sosyal refleksler eğitim, çevre ve sağlık konularında olmak üzere özellikle ana faaliyet konusu olan çocuklar ve gençliğin bilgilendirilip eğitim ve öğrenimlerini bu
doğrultuda gerçekleştirerek, çocuk ve gencin hem kendiyle barışık hem de yaşadığı dünyanın sorumluluklarınıda üzerinde taşıyan  insani irtibat hususu ile toplumlararası diyalog vasıtaları oluşturmaktır.
Ortak paydalar temin etmek üzere oluşturulacak her bir organizasyonda
hareket şiarının temel prensibi; çocuğa ve gence yönelik faaliyetlerde bulunan ihtisas sahibi insanlardan oluşturulmuş olan istişare kurullarıyla belirlenmiş olan hedefler etkisi tüm insanlığı kapsayacak şekilde eyleme dönüştürülüp, genel manada faydacı gayeler
elde edilecektir.
 
 
ÇOKGENÇ:
İnsan varlığı itibariyle yaşam süresi boyunca değişik merhalelerden geçer. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik ve ihtiyarlık aşamaları insan hayatının dönemsel süreçleridir.
Özellikle ilk üç dönem yani; bebeklik, çocukluk ve gençlik dönemleri (0-18 yaş aralığı) insan denilen varlığın deneyimsizlik boyutunu ve yetişme dediğimiz kapsamı kuşatır. Toplumumuzda Genç kelimesi geniş manada kullanıldığından  biz bu zaman dilimini ifade etmesi açısından bu süreci ÇOKGENÇ olarak ifade edeceğiz. Çalışmamızın ana konusu olan çocukluk ve gençliği aynı potada ifade etmesi açısından ÇOKGENÇ kelimesi bizi bu hususta doğru  ifade edecektir kanaatindeyiz.
 
Biyolojik, psikolojik, kültürel ve toplumsal özellikleriyle çocuklukla yetişkinliği birbirine
bağlayan bir köprü olarak değerlendirilebilecek bir dönem olarak“gençlik” çok boyutlu bir
dönem olmanın güçlüklerini kapsamaktadır. Kültürümüz de “delikanlılık” olarak tanımlanan
bu dönem kimine göre “fırtına, stres” dönemi kimine göre “sessiz çalkantı” olarak
nitelendirilmektedir .  Tanımlamalardaki farklılıklar ve vurgulamalar her ne biçimde olursa
olsun gençlik, ikinci bir doğum süreci olarak yetişkinler arasında yerini ve konumunu
alabilmeyi, belli bilgi, beceri ve tecrübe kazanabilmeyi ifade eder. Gençlik dönemi anababaya
bağımlılıktan bağlılığa, topluma aktif, üretken sorumlu bir birey olarak katılımı ifade
eder, gencin içinde bulunduğu topluma sorumlu ve aktif bir birey olarak katılımı kolayca
gerçekleşebilecek bir süreç değildir. “Sosyal olgunluğa erişmek” olarak ele aldığımız bu
dönem içindeki gencin üç önemli boyutu olan bağımsızlık, kimlik ve cinsel kimliğe uygun olan
davranışları kazanarak topluma üretken bir birey olarak katılabilmeyi başarabilmesi oldukça
önemlidir .
Yukarıda ifade edilen tanımların aksine, ulusal ve uluslararası yasal düzenlemelerde gencin
tanımına ilişkin olarak kullanılan en önemli unsur yaştır. Buna göre, Birleşmiş Milletler 15 –
24 yaş; Avrupa Birliği ise 15 – 25 yaş aralığında bulunan insanları genç olarak
tanımlanmaktadır. Yerli mevzuatımızda da, gençlik tanımında kullanılmak üzere belirli bir yaş
aralığı ifade edilmemekle beraber; 15 – 25 yaş aralığındaki kimseler genç olarak kabul
edilmektedir.
 
GİRİŞ:
 
“Sağlıklı bir beden ve zihin, öğrenme isteği, hayalleri gerçekleştirmek için sahip olunan zaman,
heyecan, enerji, dinamizm ve umut, yeniliklere uyum kabiliyeti…”İnsanın  hayattaki ilk evresinin değer karşıtlıklarıdır; yani çokgençlilikte!
 
Çocuklarımız ve Gençlerimiz, yani ÇOKGENÇLERİMİZ milletimizin bekası adına  en değerli varlığımızdır. İnsan varlığımızın filiz halleridir. Belirlenecek insan şeklimizin ham halidir. ÇOKGENÇLERİMİZİN  taşıdığı değer; toplumla gelecek arasında bir bağ kurulması ve ulusumuzun varlığını sürdürebilmesi açısından tarihi varlığını geleceğe taşımasını sağlayacak en önemli unsur olmasından kaynaklanmaktadır.
 
Bugün ÇOKGENÇLERİMİZ çok ve çeşitli sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Çokgençlerin sorunlarını sadece bu yaş grubunun sorunu olarak ele almak yanlıştır. Zira ÇOKGENÇLER toplumun en büyük kesimini meydana getirmektedirler. 25 milyonluk bir rakam 12 yaş altı insanlarımızdan oluşmaktadır. Nüfusun %40 ını 18 yaş altı insanlarımız oluşturmaktadır. Ya da 34 yaş altı insanımız nüfusdumuzun %64 ünü oluşturmaktadır.
Bu nedenledir ki, kavramsal bir tanımlama yaparken “gençliğin sorunları” yerine “gençlik sorunları” demek daha doğrudur. Çünkü bu sorunlar, toplumumuzun tamamının sorunudur.
 
Gençlik sorunlarının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bu sorunların bir kısmı, gençlerin
kendisinden; yani yaşları gereği hayatı algılama biçimlerinden kaynaklanmaktadır. Ancak çok
büyük bir kısmı ise; eğitim sistemi, bölgeler arası gelişmişlik farkları, cinsiyet, gelenekler
(töreler), dini algılamalar, aile içi iletişim bozuklukları, demografik yapı ve istihdam
politikaları gibi çok ciddi gerekçelere dayanmaktadır. Ülkemizde meydana gelen toplumsal değişme, kentleşme, sanayileşme, iç göç hızının artması, gecekondulaşma ve aile kurumunun parçalanmasına paralel olarak sosyal sorunlarda önemli bir artış gözlemlenmektedir. Artan sosyal sorunlardan en çok etkilenen çocuk ve ergenlerdir. Çocuk korunmaya, ilgiye ve sevgiye muhtaç bir varlıktır. Ailenin uygun tutum ve davranışlarıyla çocuk kişilik, ruhsal ve davranışsal gelişimi sağlıklı yapılandırılır. Ancak ebeveynler çocuklarına yeterli düzeyde ilgi ve sevgi göstermez, kişilik gelişiminde uygun rol model olamaz ise çocuk uyum, davranış sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadır.
 
Ülkemizde bütüncül bir gençlik politikasının olmaması çok genel bir eleştiri konusudur. Ancak
ifade edilmelidir ki, bütüncül olmak bir yana; parçalı da olsa etkili bir gençlik politikasından
söz etmek zordur. Politikaların temelini sorunlar oluşturmaktadır. Yani eğer sorun varsa ve
sorunlar tespit edilerek sınıflandırılmışsa; o zaman bunun üzerine bir politika bina edilebilir.
Ancak bütüncül gençlik politikalarına temel teşkil edecek, ayrıntılı ve bilimsel sorun tespiti ve
analizinin varlığından söz etmek zordur.
 
Bugün dünyada Sivil Toplum Kuruluşlarını esas alan ve toplumsal kesimleri güçlendirerek
kendi sorunlarına sahip çıkmalarını öngören bir eğilim yaşanmaktadır.
Bu nedenledir ki, Ülkemizin Avrupa Birliği ile müzakerelere hazırlandığı şu günlerde; gençlik
sorunlarının tespit edilmesi ve bu tespitler üzerine gençlik politikalarının oturtulması bu
alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir. Çünkü kamu kesimi, bu konuda bir
takım çalışmalar yapmak ve katılımcı bir şekilde politika oluşturmak gibi bir yapılanmadan
uzaktır. Ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki; gençlik alanında çalışan Sivil Toplum
Kuruluşlarının büyük bir çoğunluğu da; gençlik sorunları ve çözüm önerileri konusunda klişe
ve sloganik yaklaşımlardan çok da öteye gidememektedir.
Gençlikle ilgili olarak uluslararası alanda önemli ilkeler ve sözleşmelerin benimsendiği
görülmektedir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği´nin hazırladığı çeşitli uluslararası
sözleşmeler aracılığıyla; ulusal hükümetler gençlik sorunlarına çözüm bulmaya ve bu
konudaki duyarlılığın aktif hale getirilmesine çalışılmaktadır. Çünkü başta Avrupa ülkeleri
olmak üzere; gelişmiş ülkelerin birçoğunun genç nüfus sorunu bulunmakta ve bu ülkeler,
mevcut genç nüfuslarını da sosyal ve demokratik hayata katılma konusunda motive etmekte
zorlanmaktadırlar.
Çalışma, ülkemizdeki gençlik sorunlarını olabildiğince veriye dayanarak ve genel anlamda
tespit etmek amacına yönelmiştir. Tespit edilen sorunların, nasıl çözülebileceğine yönelik
politika önerileri çalışmada yer almamaktadır. Çünkü bu politikalar ancak, devlet, gençlik
temsilcileri ve bilim insanlarının, eşit paydaşlar olarak ortaya koyacakları önerilerle
oluşturulabilir. Bu nedenle çalışmada sadece, gençlik sorunlarının çözümüne yönelik olarak;
politika oluşturma yöntemlerine ilişkin bir takım önerilerle yetinilmiştir.
Gençlikle ilgili sorunların yukarıda sıraladığımız sorunlardan ibaret olduğunu ifade etmek
mümkün değildir. Ancak sayılan bu sorunlar, başlıca ve toplumsal etkileri bakımından önemli
sonuçlar doğuran sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun yanında sosyal, kültürel, psikolojik, ekonomik ve politik alanda ve daha birçok konuda
önemli gençlik sorunları bulunmaktadır. Bunların bir kısmı – örneğin gençlik katılımı- hemen
hemen tüm modern toplumların üstesinden gelmeye çalıştığı sorunlar iken; bir kısmı da –
örneğin eğitim sorunları- daha çok ülkemize özgüdür. Birtakım sorunlar ise –örneğin töre
cinayetleri- ülkemizin sadece belirli bir bölgesi için söz konusudur.
Ülkemizde bütüncül bir gençlik politikasının varlığından söz etmek mümkün olmadığı gibi;
gençlik politikalarının üzerine bina edileceği bilimsel bir sorun analizi de bulunmamaktadır.
Öyle ki, Türkiye´de gençlik ile ilgili olarak yapılan iki önemli araştırmanın ikisi de bir takım
yabancı kuruluşlar tarafından yapılmıştır. Çok önemli bulgulara ulaşılan bu çalışmalardan da
yeteri kadar yararlanıldığı tartışma konusudur.
Türkiye´de gençlik alanında çalışan STK´lar ve diğer gönüllü yapılanmalar arasında da ortak
hareket ve yaklaşım birlikteliğinin bulunmadığı görülmektedir. Ulusal Gençlik Konseyi´nin
kuruluşunun gecikmesinin en önemli nedenlerinden biri de, bu birlikteliğin sağlanamamış
olmasıdır.
 
Türkiye´nin genç bir nüfusa sahip olması görece bir avantaj olarak değerlendirilmektedir.
Ancak -azalan oranda da olsa- artan ve gençleşen nüfus, beraberinde eğitim, sağlık, konut,
istihdam gibi alanlarda bir takım yeni yatırım ihtiyaçlarını gündeme getirmektedir.
Devlet tarafından sunulan gençlikle ilgili hizmetler, oldukça merkezileşmiş ve sportif
hizmetlerin içerisinde kaybolmuş durumdadır. Hâlbuki gençler, sosyal, kültürel, sanatsal,
psikolojik vb. alanlarda da yoğun bir biçimde Devletin desteğine ihtiyaç duymaktadırlar.
 
 
 
NEDEN TÜRK DÜNYASI  ÇOKGENÇ PLATFORMU?
TÜRKİYE´NİN ÇOCUK GERÇEĞİ KARNESİ
 
Çocuk sorunlarında en büyük etken yoksulluk
Dört çocuktan biri yoksul
Beş çocuktan biri çalışıyor
Sokaktaki çocuklar konusunda en sorunlu iki il İstanbul ve Diyarbakır
Artma eğiliminde olan çocuk suçlarına karşı toplum aciz ve çaresiz
Çocuk ihmali ve istismarı yaygınlaştı
Çocuk hakları öğretiminde en sorunlu ülkelerden biri
Çocuklara yönelik hak ihlalleri yaygınlaştı
Çocuk hakları uyum yasaları hazırlanamadı
Çocuk Koruma Kanunu çocuk adalet sisteminin gerçekleştirilmesi için yeterli değil
Bebek ve 5 yaş altı ölümleri hâlâ yüksek
Anne Çocuk Sağlığı Acil Eylem Programı etkin biçimde uygulanamadı
0 – 18 yaş sağlık güvencesi sağlanamadı
Nitelikli eğitim başarılamadı
Üstün yetenekli çocukları eğitemeyen bir ülke
Okul Sağlığının İyileştirilmesi Projesi yaygınlaştırılamadı.
Korunmaya muhtaç çocuk sayısı artıyor
Özürlüler Kanunu´nun kuşatıcılığına karşın verilen hizmet sınırlı
TBMM Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu Raporu askıda kaldı
Türkiye, çocuk pornografisi konusunda riskli ülkeler arasında
Medyanın olumsuz etkilerinden çocuğu koruma sistemi geliştirilemedi
Türkiye´nin çocuk göstergeleri dünya ortalamasının altında
Türkiye çocuk sorunlarını erteleyen bir ülke görünümünde
 
TÜRKİYE´NİN ÇOCUK GERÇEĞİ
NOTLAR
Aile ve Çocuk
·  Sosyal güvenceden yoksun ailenin sorunları acil çözüm bekliyor
·  Çocuğa ve gence ilişkin olumsuz göstergelerin temelinde aile sorunu var
·  15 milyon 70 bin ailenin 3 milyon 600 bini yoksulluk sınırında
·  Ülke ölçekli toplam hane halkının çoğunluğu sağlıklı olmayan fizikî ortamlarda yaşıyor
·  Yoksulluğun çözülemeyişinin öncelikli nedeni, iktidarların kök sorunları çözme iradesinin olmayışı
·  1990 sonrası boşanma sayısında artış var
·  Yoksulluğu şefkat siyasetiyle (yardım dağıtma) erteleme alışkanlığı sürüyor
·  Ekonomik kalkınmayla sosyal politikalar paralel sürdürülemedi
·  Ailedeki ekonomik, sosyal ve kültürel kriz, aile içi çatışma ve şiddeti artırdı
·  İşsizlik karşısında sosyal güvenliğin sağlanamaması sonucu, aile ve çocuk ve gençlik sorunları derinleşti
·  Türkiye´nin aile ve çocuk merkezli insanî gelişme ve refah göstergeleri dünya ortalamasının altında
·  Türkiye aile ve çocuk politikaları ile Avrupa Birliğine hazır değil
 
Aile ve Çocuk Sağlığı
·  Bebek ve 5 yaş altı çocuk ölümleriyle anne ölüm oranı hâlâ yüksek
·  Anne ve çocuk sağlığı geliştirme programı yaygınlaştırılamadı
·  Anne sütü muadillerinin mamayı özendirici reklâmları önlenemedi
·  Anne ve çocuk sağlığı hizmetlerinde bölgeler arası eğitim ve sağlık göstergelerindeki farklılık giderilemedi
·  Kadının toplum içindeki statüsünün iyileştirilmesi sınırlı düzeyde kaldı
·  Çocukların beslenme bozukluğunun neden olduğu hastalıklar yaygın
·  Çocuklarda ağız ve diş sağlığı bozukluk oranı yüksek
·  Beş yaş altı beslenme bozuklukları azaltılamadı
·  Okul sağlığı hizmetleri dünya ortalamasının altında
·  Adölesan (Adolesan dönemin en büyük özelliği fiziksel, cinsel, psikolojik gelişimin tamamlanmasıdır) sağlığı hizmetleri çok sınırlı düzeyde
·  Koruyucu sağlık ve çevre sağlığı açısından Türkiye riskli ülkeler arasında
·  Toplam hane halkının yüzde 20´si temiz su içemiyor
·  Özürlü çocuğu olan ailelere doğrudan destek hizmeti yaygınlaştırılamadı
·  Kız çocuklarına yönelik töre-namus saikli saldırıları önlemeyi amaçlayan ve yaşama hakkını merkeze alan program hazırlanamadı
·  Mayın, gösteri ve bombalama olaylarında çok sayıda çocuk hayatını kaybetti
·  Anne Çocuk Sağlığı Acil Eylem Programı etkin biçimde uygulanamadı
 
Çocuk Eğitiminde Durum
·  Türkiye´de okulöncesinde hâlâ köklü atılım yapılamadı (0-2yaş yüzde 1; 3-4 yaş yüzde3; 5 yaş yüzde 21)
·  Okulöncesi eğitim oranı en düşük grup köy çocukları
·  Okulöncesinde batı bölgelerinde oran daha yüksek
·  Erken çocukluk gelişimi programı yaygınlaşamadı
·  6-13 yaş grubu okullaşma oranı kızlarda daha az
·  Kızların okullaşma oranı her alanda erkek öğrencilerin altında
·  Türkiye, eğitimde yaş ve cinsiyet ayrımcılığını aşamadı ve durum eğitimin bütün aşamalarında kızların aleyhinde
·  Türkiye´de sınıf ortalaması 36 (Dünya ortalaması 26. En kalabalık sınıflar İstanbul´da)
·  Türkiye´nin dünya ortalamasına göre 125 bin sınıf açığı var
·  Örgün eğitim okuma alışkanlığı kazandıramıyor ve kitabı sevdiremiyor
·  Okul başarısı ve hayat başarısı arasında denge kurulamadı
·  Okul Sağlığının İyileştirilmesi Projesi yaygınlaştırılamadı
·  Eğitimin gerçekleştiği fiziki mekânlar niteliksiz mimari yapılardan oluşuyor
·  Eğitimden yoksun kalmış çocukların eğitime dahil edilmesi çalışmalarında yetersiz kalındı
·  Türkiye, nitelikli genel eğitimde başarılı olamadı
-Öğrenci merkezli müfredat değişikliklerine ihtiyaç duyulmaktadır
·  Ortaöğretimde brüt okullaşma oranı yüzde 69.9´da kaldı
·  Eğitim süresi uzadıkça kızların okullaşma oranı düşüyor
·  Türk eğitim sistemi felsefe öğretiminden uzaklaştı
·  İlk ve ortaöğretimde sanat ve kültür eğitimi çok alt düzeyde
·  Son 5 yılda okullarda şiddet yaygınlaşma eğilimi gösterdi
·  Eğitim sistemi, spor ve müzik yeteneğini geliştiren projeden yoksun
·  Yurt dışındaki ilk ve ortaöğretim çağı çocuklarının eğitimlerine ve yurda dönen çocukların uyum sorunlarına destek projesi geliştiremedi
·  Eğitim sistemi, medya ve bilişim teknolojileriyle uyumlu duruma getirilemedi
·  Türkiye, üstün yetenekli çocuklarını eğitemeyen bir ülke durumunda
·  Millî Eğitim Bakanlığı´nın üstün yetenekli çocuk eğitiminin okulöncesi, ilk ve ortaöğretim süreçlerini kapsayacak eğitim-öğretim modeli de yok
·  Türk Millî Eğitim Sistemi, son 10 yılda, politik ve ideolojik müdahalenin en yoğun yaşandığı alan oldu; eğitim yönetimi güven sorununu aşamadı ve başarılı olamadı
·  Türkiye, eğitim profili ve göstergeleri bakımından Avrupa Birliği standartlarına hazır duruma getirilemedi
ÖNCELİKLERİMİZ: 
Koruma Altındaki Çocuklar
·  Türkiye, korunmaya muhtaç ve kimsesiz çocuğa sosyal güvenlik sistemi kuramadı
·  Ülke ölçekli aile ve çocuk hizmetleri koordine edilemedi ve etkin biçimde yönetilemedi
·  Koruyucu aile modeli ve evlât edinme uygulanması yaygınlaştırılamadı
·  SHÇEK şemsiyesi altındaki çocuk yuvası ve yetiştirme yurtları yönetilemedi
·  Yuva ve yetiştirme yurtlarını yerel yönetimlere devretmeyi öngören düzenleme yapılamadı
·  Korunmaya muhtaç çocuklar için koruyucu, önleyici ve destekleyici projeler geliştirilemedi
·  Aile destek hizmetleri ve koruyucu aile modeli uygulanamadı
 
GÜÇ KOŞULLARDAKİ ÇOCUKLAR
Çocuk Yoksulluğu
·  Türkiye´de dört çocuktan biri yoksul
·  Yoksul çocukların çoğunluğu büyük şehirlerde ve köylerde
·  Yoksulluk sınırındaki aileler sosyal güvence altına alınamadı
·  Göç çocuklarının en çok yaşadığı iller Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi şehirleri
·  Çocuk yoksulluğunu önlemeyi sağlayacak sosyal güvenlikle ilgili yasa çalışmaları tamamlanamadı
 
Özürlü Çocuklar
Nüfusun yüzde 12.28 özürlü olan ülkemizde,  özürlülerin sağlık, eğitim ve sosyal göstergeleri kötü
·  Özürlüler daha fazla yoksullukla karşı karşıya
·  Özürlülere verilen özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri dünya ortalamasının altında
·  Çok Programlı Özel Eğitim Merkezi Projesi Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yaygınlaştırılamadı
·  Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından projelendirilen “Meslekî Rehabilitasyon Merkezi” modelinin 35 ildeki uygulama sorumlusu yerel yönetimler olduğu halde henüz etkin uygulama başlamadı
·  Türkiye, yasal çerçevede Avrupa Birliği sürecine hazır durumda; ancak koruyucu, önleyici, rehabilite edici ana sistem uygulaması hazır değil
 
Çalışan Çocuklar
·  Türkiye´de beş çocuktan biri çalışıyor
·  Çalışan çocukların yüzde 76.9´u tarım kesiminde
·  Çalışan çocuklara uygulanacak çocuk iş gücünden yararlanma standartlarında etkin olunamadı
·  Güvence altında çalışan çocukların izin, iş güvenliği, iş kazası, dayak ve azarlama sorunları aşılamadı
·  Sokakta çalışan çocukların sayısında artış oldu
·  Asgari çalışma yaşı uygulanamadı
·  Çalışan çocuklara ülke ölçekli izleme ve denetim sağlanamadı
 
Sokaktaki Çocuklar
·  Sokaktaki çocukların sayısı bilinmiyor (tahmini olarak 200.000 çocuktan bahsedilmekte)
·  “TBMM Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu Raporu”nun, sorunlara yaklaşımı ve çözüm önerileri hayata geçirilemedi
·  Sokaktaki çocuklar için koruyucu, önleyici, tedavi ve rehabilite edici projeler yaygınlaştırılamadı
·  Sokaktaki çocuklar, diğer çocuk sorunlarının üzerini örten bir sarmal işlevi yerine getirmeyi sürdürüyor
·  Sokaktaki çocuklar konusunda yapılan çalışmalarda en başarısız ve en sorunlu iki il İstanbul ve Diyarbakır
·  Sosyal güvenlik çalışmalarının sonuçlanması durumunda sokaktaki çocuk sorunlarının azalacağı umudu var
 
ÇOCUK ADALETİ SİSTEMİ
Çocukların işlediği suçlar ile çocuklara karşı işlenilen suçların tanımı tasniflenemedi
Yargılamadaki Çocuklar
·  Türkiye´de suç işleyen ve kapkaççılık yap(tırıl)an çocuk sayısında artış oldu
·  Çocuk suçları konusu, çocuk adalet sistemi yerine, ceza yasaları içerisinde düzenlenmesi eğilimi sürdürüldü
·  Suç işlediği ispat edilen çocukların tek seçeneği hâlâ ceza
·  15 yaşın üzerindeki çocuklar hakkında ceza dışında bir seçenek yok
·  5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, çocuk adalet sistemi yerine ceza kontrol sistemine dayalı bir yaklaşımla hazırlandı
·  Çocukların, Çocuk Mahkemeleri dışında Ağır Ceza Mahkemeleri´nde yargılanması değiştirilemedi
·  Çocuk Mahkemelerinin yaygınlaştırılması sağlanamadı
·  Yargılamadaki çocuklara hizmet veren kurumların fizikî ve sosyal şartları iyileştirilemedi
·  Türk çocuk hukuku ve çocuk yargılama hukuku standartları geliştirilemedi
 
Çocuk İhmali ve İstismarı
·  Türkiye´de artan trend ile çocuk ihmali ve istismarı yaygınlaşma eğilimi gösterdi
·  En yaygın çocuk istismar türü ekonomik istismar
·  Çocuklara karşı işlenen fizikî istismar türlerinin oranlarında artış gözlendi
·  Çocuklara karşı cinsel istismar vak´alarında artış oldu
·  Çocuk pornografisi konusunda Türkiye riskli ülke
·  Son yıllarda akranlar arası şiddet ve çocukların kesici alet ve ateşli silah kullanımı yaygınlaştı
 
Çocuk Hakları
·  Türkiye, 27 Ocak 1995´ten bu yana Çocuk Haklarına Dair Sözleşme çerçevesine taahhüt ettiği hedeflere ulaşamadı
·  Çocuk hakları öğretimine öncelik verilmedi
·  Çocuklara hak ihlâlleri yaygınlaştı
·  Çocuk hakları uyum yasaları hazırlanamadı
 
 
 
TÜRK DÜNYASI  ÇOKGENÇ PLATFORMU UYGULAMA İŞLEYİŞİ
 
YÖNETİM:
 
DOĞAL ÜYELER:
Cumhurbaşkanı (Onursal Başkan)
Başbakan
Milli Eğitim Bakanı
Kültür ve Turizm Bakanı
Aile ve Sosyal Sorumluluk Bakanı
İçişleri Bakanı
Diyanet İşleri Başkanı
YÖK Başkanı
Türk Cumhuriyetlerini temsilen temsilciler
 
AKTİF YÖNETİM ÜYELERİ:
Cumhurbaşkanı makamını temsilen bir yetkili
Başbakanlık makamını temsilen bir yetkili
Milli Eğitim Bakanlığını temsilen bir yetkili
Kültür ve Turizm Bakanlığını temsilen bir yetkili
Aile ve Sosyal Sorumluluk Bakanlığını temsilen bir yetkili
İçişleri Bakanlığını temsilen bir yetkili
Diyanet İşleri Başkanlığını temsilen bir yetkili
YÖK Başkanlığını temsilen bir yetkili
TRT Genel Müdürü
Çocuk Meclisi Yönetim Kurulu Üyeleri
(Çocuk Meclisi üyeleri Herotürk´ün Türkiye genelinde bütün okullarda yapacağı yılın Herotürkleri yarışması neticesi belirlenecektir.)
 
 
STK temsilcileri: Çocukla ilgili faaliyet gösteren vakıf ve dernek yönetimlerinin belirleyeceği kişiler arasından yapılacak seçimle ilgili belirlenmiş 3 kişiden ibaret olacaktır.
Çocuk medya temsilciliği: Çocuğa yönelik faaliyetlerde bulunan; tv, radyo, gazete, dergi, yayın yapan kurum ve kuruluş temsilcilerinin kendi aralarında yapacakları seçim neticesinde 3 kişiden ibaret olacaktır.
Çocuk sektör temsilciliği: Çocuğa yönelik faaliyette bulunan; gıda, tekstil, oyuncak, kırtasiye gibi konularda ticaret yapan kurum ve kuruluşları temsilen kendi konularından birer kişi tarafından temsil edilecektir.
Dershaneler ve özel okullar temsilciliği: Anaokullarıda dahil olmak üzere bütün bu kurum ve kuruluş katılımcıları tarafından yapılacak seçimle toplamda 7 kişi ile temsil olunacaklardır.
Özel Üniversiteler temsilciliği; Çocuğa ve topluma ya da direk insana yönelik çalışmaları bulunan üniversitelerin kendi aralarında yapılacak seçimle belirleyecekleri 7 kişi temsil hakkına sahiptirler.
Çocuk ruhsal temsilciliği: Psikologlar, pedegoglar, psikiatrlar, eğitim danışmanlarınca kendi aralarında yapılacak seçimle belirlenmiş 3 kişi tarafından temsil olunacaklardır.
Çocuk sağlığı temsilciliği: Çocuğun biyolojik ve fizyolojik varlığı hususunda ihtisas sahibi hekimler arasında yapılacak seçimle belirlenmiş 3 kişi tarafından temsil olunacaklardır. 
Çocuk dinsel eğitim temsilciliği: Çocuk yetiştirilmesi ve gelişimi hususunda diyanet işleri ve ilahiyat fakülteleri nezdinde hurafesiz ve çağdaş metodlarla dinsel eğitim husunda belirlenecek 5 kişi tarafından temsili.
 
KOMİSYONLAR:
Genel hatlarıyla belirlenmiş konu başlıklarını etüd etmek ve değerlendirme sonuçlarına ulaşmak üzere her konunun uzmanlarından oluşur. Komisyon üyeleri kendi başkan ve yönetimlerini-görev dağılımlarını oy birliği ile kendileri belirler.
 
 
PLATFORM ÇALIŞMA KONULARI
1-ÇOKGENÇ ve AİLE,
a-ÇOKGENÇ ve çekirdek aile
b- ÇOKGENÇ ve akraba ilişkileri
c-ÇOKGENÇ ve bireysel ahlak
 
 
2-ÇOKGENÇ ve TOPLUM,
Her bir başlığın başka altbaşlıkları sözkonusudur.
a-EĞİTİM,
b- ÇEVRE,
c- SAĞLIK
 
3-ÖZEL ÇOKGENÇLER
a-ENGELLİLER
b-ÜSTÜN YETENEKLİLER
c-SOKAK ÇOCUKLARI
d-ÇALIŞAN ÇOKGENÇLER
 
NEDEN SEKTÖR TEMSİLCİLERİ 3 KİŞİ ya da TEKLİ RAKAM İLE TEMSİL OLUNURLAR?
Kendi komisyon kararlarında oybirliği hedef alınmıştır. İştişari karar neticesi hasılı hedeflenmiştir.
HEROTÜRK ÇOKGENÇ YETERLİLİK SERTİFİKASI
HEROTÜRK LİSANSLI MARKASI
HEROTÜRK ÇOKGENÇ KLUBLERİ
 
 
ÇOKGENÇ VE AİLE:
Aile en küçük toplumsal birim; aynı zamanda nesiller arası bir sistem. Ve her sistem gibi değişmekte olan, kendi iç dinamikleriyle veya toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal dinamiklerle dönüşen bir sistem.
Aileler, çocuklar ve ruh sağlığı konusu çok önemli ve önemli olduğu kadar zor ve çapraşık bir konudur. Günümüzde ailelerin ve çocukların nelerle karşılaştığı, ne sorunlar yaşadığı ile ilgili genelleme yapmak sakıncalı olabilir, her aile özeldir. Ancak bir ölçüde genelleme yapmadan da konuyu anlamaya çalışmak olanaksız görünüyor; dolayısıyla biraz genel bir çerçeve çizilmek durumundadır. Bu çerçeve içinde çeşitli öznelliklerin yer alabilir olması temel gaye olmalıdır. 
Sanayi toplumu sosyolojisi içinden bakınca tarım toplumundan sanayi toplumuna geçilirken, aile yapısı da geniş aileden çekirdek aileye dönüşür. Yine bu şemanın sonuçlarına göre çekirdek aileye dönüşmüş, kentli olmuş ailenin önce tüketim ve davranış kalıpları değişir, sonrasında da değerleri“modern, kentli” değerlere doğru değişecektir. Elbette bu hayat tarzı bakımından modern nitelemesinin de kılık kıyafetten kadın erkek ilişkilerine kadar ima ettiği ve tanımladığı bir dizi tutum, davranış ve değerler manzumesi vardır. Ama en önemlisi bireyselleşmenin artacağı, aile içinde bile bağımsız bireylere dönüşüleceği varsayımıdır.
 Siyaset biliminden pazarlamaya, reklamcılıktan üretime kadar hemen her alan sanayi toplumu sosyolojisiyle tanımlanmış, doğru, normal ve kaçınılmaz olan bu çekirdek aileye ve bireyselleşmeye göre kurgulanmaktadır.
Buna karşılık Türkiye toplumunda hâlâ en önemli toplumsal kurum ailedir. Bireysellik- kolektiflik üzerinden bakıldığında öncelik ailede sonra da ülkede. Kısaca söylemek gerekirse henüz bu toplumda sanayi toplumu sosyolojisiyle tanımlanmış bireysellik son derece düşük. Hatta bu anlamda bireysel düşünenler yalnızca toplumun beşte biri.
Hâlâ bu toplumun gençlerinin çok büyük bir bölümü gelecek planını bile ailesi üzerinden yapıyor. Yalnızca kendi hayalleri, kendini gerçekleştirme arzusu gibi meseleler aileden sonra geliyor.
Her ne kadar aile yapısı göçle beraber değişiyor, çekirdek aileye dönüşüyor gibi görünse de “KONDA aile araştırması”nın temel bulgusu Çiğdem Kağıtçıbaşı´nın “duygusal geniş aile” tezini doğruluyor. Hanedeki fert bakımından aileler küçülüyor fakat ilişki üzerinden bakıldığında daha yoğun bir ilişkinin ve karşılıklı etkileşimin olduğu görülüyor.
Bu bulgunun önemli göstergelerinden birisi yurtiçi hareketlilik. Her ne kadar medya “tatilci trafiği” gibi bir klişeyi sıkça kullanıyor olsa da o gördüğümüz tatilci trafiği değil, “ataya ve memlekete gidenler trafiği”. Tatillerde deniz kenarına, tatil yerlerine gidenler henüz toplumun dörtte biri. 
Toplumun üçte ikisinin bireysel hayatı için en büyük korkusu “oğlunun, kızının istediği eğitimi alamaması”. Yine üçte ikisinin ülke hayatı için en büyük korkusu “geleneklerden kopmak”.
Aileye verilen önem ile beraber bu korkuları anlamaya çabaladığımızda şu yorumu yapmak mümkün. Bu toplumda ailenin hayallerinin taşıyıcısı çocuklar.
Yüksek eğitimli oranının yüzde 11, lise eğitimli oranının yüzde 27 olduğu, ortalama eğitim süresinin 7,8 yıl olduğu, beşte dördünden fazlasının bir meslek sahibi olamadığı, kendine özgüveni düşük bireylerin gelecek hayalleri kendi emekleri üzerinden değil, çocukları üzerinden.
Denizli´nin Çal´ında, Kayseri´nin Develi´sinde ya da Diyarbakır´ın merkezinde yaşayan bir babanın, annenin daha iyi bir hayat arzusu nasıl gerçekleşebilir? Kendi emeğiyle kazandığı veya en fazla kazanabileceği ne? Tasarruf edebileceği ne? Nasıl daha konforlu bir hayata ve refaha ulaşabilecek?
Piyango vurmaz ise veya eğer bulunduğu mahal göç alan bir yerse ve tarlalar arsa olup spekülatif satışlarla olağanüstü kazanç ihtimali yoksa ne yapacak?
Tek şansı var: Çocukları iyi eğitim alırlar ve geleneklerine ve ailelerine bağlı insanlar olurlarsa, aileyi de daha iyi bir hayata doğru çekerler.
Nitekim toplumun çok büyük bir kısmının ailesiyle ilişkisi yalnızca sevgi ve saygı ilişkisini sürdürmek veya beraber gündelik hayat pratikleri üzerinden değil bunların çok ötesinde bir ilişki ve destek üzerinden.
Dolayısıyla Türkiye´deki aile yapısı ekonomik ilişkilere dayalı geniş aileden çekirdek aileye doğru geçişte orta bir durakta ilişkiye dayalı, geleneksel ve dinî değerler ağırlıklı üçüncü bir aile yapısı gösteriyor. Muhtemelen de bu durak büyük oranda kalıcılaşma eğilimi taşıyor.
İster siyasetçi ister iş yöneten olun eğer bu yapıyı dikkate almadan strateji geliştiriyorsanız ve eğer arzulanan başarı gelmiyorsa, bir de meseleye bu noktadan bakmak yararlı olabilir.
 Önce ülkemiz ailelerini kabaca da olsa inceleyebilmek için kuramsal bir çerçeve çizilmelidir. Bu çerçeve yardımıyla geleneksel ve değişmekte olan aile-çocuk ilişkisine ele alınmalı; bu ilişkinin ruh sağlığı ve eğitim çalışmaları için ne ifade ettiği vurgulanmalıdır.. İlgi odağı olarak özel sorunlar yaşayan çocuk ve aileler olduğu gibi günümüz koşullarıyla başetmekte olan genel geçer ailelerin yapısı tanımlanmalıdır.
 
ÇOKGENÇ ve çekirdek aile:
 
“Eğitim anne dizinde başlar; her söylenen sözcük, çocuğun kişiliğine konan bir tuğladır.”
 
Ailenin önemli işlevlerinden biri de çocuğunu eğitme işlevidir. Her aile bu işlevini karşılamak zorundadır. Bu aynı zamanda herkes için toplumsal bir görevdir. Sağlıklı toplumların oluşmasının ilk basamağı ailede atılır.
 
Toplum olarak kalkınmak için; sağlıklı düşünen, soran, sorgulayan, araştıran, sorumluluk sahibi gibi bir çok olumlu özelliklere sahip bireylerin yetişmesinin temeli ailede atılır. Aile çocuğa ilk eğitimin verildiği yerdir. Her şeyden önce aile, bir okul öncesi eğitim kurumu olarak kabul edilir. Çocuk okula başladıktan sonra, ailenin bu işlevinin bir kısmını eğitim kurumları üstlenmektedir. Ancak aile, hiçbir zaman çocuğun eğitiminden kendini bütünüyle soyutlamış olamaz
 
Aile toplumun temelini oluşturmaktadır. Tüm milletler aile kurumunu korumak ve
güçlendirmek amacıyla çeşitli tedbirler almaktadırlar. Yapılan araştırmalarda, gençlerin en
önemli sorunlarının, ailelerinin tutum ve davranışlarından kaynaklanan “iletişim bozukluğu”
olduğu görülmektedir . Genellikle, eğlence, dinlenme, arkadaş ilişkileri, saygı, şefkat, kıyafet
seçimi, meslek seçimi vb. konularda aileleriyle anlaşmazlığa düşen gençler ailelerinin
kendilerini anlamadığından yakınmaktadırlar.
Ebeveynler arasındaki geçimsizlik ve aile içi şiddet de gençleri olumsuz etkileyen ailevi
sorunlar arasındadır. Ayrıca, ebeveynlerin boşanması ve ayrı yaşamaları gençlerin psikososyal
gelişimlerini olumsuz etkilemektedir.
 
Aile içindeki iletişim bozukluğu hatta çoğu zaman iletişimdeki kopma, gençler için diğer
birçok sorunu da tetiklemektedir. Gençlerin zararları alışkanlıklar kazanması, toplumsal
ilişkilerindeki problemler, şiddet davranışları ve intihar gibi sorunların temelinde büyük
ölçüde ailevi sorunlar yatmaktadır .
 
Gençler kişiliklerini, şekillendiren bir takım değerleri ailelerinden almaktadırlar. Bunun bir
sonucu olarak da; aile kurumunu temelde bir güvence olarak görmekte; ancak, ciddi
sorunlarını aileleriyle konuşmaktan ve birlikte çözüm aramaktan kaçınmaktadırlar .
Ailevi sorunların en olumsuz sonucu, gençlerin intihar etmesidir. Yapılan araştırmalarda
intihar edenlerin yaklaşık % 33´ü 15 – 24 yaş aralığındaki gençlerden oluşmakta ve ailevi
sorunlar yaklaşık % 25 ile en önemli intihar nedenleri arasında yer almaktadır .
 
· Daha etkili anne baba olabilmek
· Çocukların gelişiminde büyükanne ve büyükbabaların yeri
· Hayvanların çocukların ruhsal gelişimine etkileri
· Oyun ve oyuncak
· Kardeş kıskançlığı
· Tatil dönemi ve ruh sağlığı
· Ergenlikte disiplin sorunları
· Madde kullanımı
· Cinsel kimlik sorunları
· Mastürbasyon
· Çekingen çocuklar
· Uzun süreli bedensel hastalık karşısında çocuk
· Parmak emme, tırnak yeme
· Oyun konsollarında ve kişisel bilgisayarda oynanan oyunların çocukların ruh dünyası üzerindeki etkileri
· Çocuk ve ergenlerin cep telefonu kullanması
· Sünnet ve çocuk ruh sağlığı
· Çocukların fiziksel ve cinsel istismarı
· Korkular
· Boşanma ve çocukların ruh sağlığına etkileri
· Çocuk ve ergenlikte aşk
RUHSAL BOZUKLUKLAR
· Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu
· Davranım bozukluğu
· Karşı olma karşı gelme bozukluğu
· Tikler
· Depresyon
· Kaygı bozuklukları
· Şizofreni
· Özgül öğrenme bozuklukları
· Zeka geriliği
· Bebek, çocuk ve ergenlerde iştah ve yeme sorunları
· İletişim bozuklukları
 
ÇOKGENÇ ve akraba ilişkileri
Kardeş, amca, dayı, teyze, amca, dede, nine, kuzen gibi yakın akraba ve hısımlarla olan ilişkiler husunda bir vevi sosyal hizmet alanıolan geniş aile aslında eski zamanlarda çok uygulanan bir kavramken şimdilerde modernitenin getirdiği “yalnızlaşan insan” herkesten uzaklaşmakta, herkesi uzaklaştırmakta. Kendi ailesindeki yaşlıyı,dulu ,yetimi tanımaz olmuş durumda olduğu görülüyor.Hatta sosyal desteğe ihtiyacı olmasına bile gerek olmayan insanların zamanla hiç kimsesizleştirmeye başladığı ise aşikar.
Aynı aileden kültürden geliyor olmak yaşanan her şeyde kabul ve rehabilite olmayı kolaylaştımaktadır süphesiz. Yaşlar acılar, düğünler törenler hep yakınlarla ile olur. Toplumsal yalnızlaşma ve depresyon oranı gün geçtikçe artıyor. Çünkü konuşacak bir amca, teyze, dertleşecek bir akraba bulmak gittikçe zorlaşıyor. Küçüldükçe küçülen aileler ebeveynleri bile kabul etmekte zorlanıyor.
İnsan tek başına yaşayamaz. İnsanlarla münasebet, hayata mânâ ve güzellik katar. Bunun için insan hayatının çok mühim yönlerinden biri, insanlarla kurulan yakınlıklar ve bunlara yüklenen mânâlardır. Yakınlık kurmak, insanî duygulardandır. Akrabalık milletlerarası münasebetlerde de aranan bir mefhumdur. Akrabalık, dilimizdeki akraba gibi olmak, akrabadan sayılmak, akrabadan öte deyimlerinde görüldüğü gibi, beşerî isteklerle ortaya çıkan ve arzu edilen bir durumdur.
Akrabalık, doğuştan veya sonradan kazanılmıştır. Akrabalar bir yönüyle kaderin yakın kıldıklarıdır. Zira kan akrabalarını kimse kendisi seçmez. Akrabalar genetik açıdan birbirine benzer. Bilinen kan akrabalığına hısımlık ve süt yoluyla eklenen akrabalıklar da katılır. Evlenme ile başlayan hısımlık, çocukların olması ile kan akrabalığına dönüşür. Çocuklar sebebiyle taraflar arasında kan bağı, başka bir deyişle genetik bağ oluşur. Şaşırtıcıdır ki, yapılan araştırmalarda, insanların evlenirken kendilerine benzer genetik özellikler taşıyan kişileri eş olarak seçtikleri anlaşılmıştır. Sanki görünmez bir el insanı bu yönde sevk etmektedir. Süt akrabalığı ve evlât edinme durumları da akrabalık sınıflandırmasında önemli bir yere sahiptir.

Hukukî ve genetik bakımdan değilse bile, sosyal münasebetler yönünden Anadolu kültüründeki musahiplik, kirvelik, ahretlik, ad babalığı, sağdıçlık gibi durumları da akrabalığa eklemek gerekir. Hayatın başından itibaren elde edilen her yakınlık, yeni kazançları ve mesuliyetleri de beraberinde getirir.
Akrabalar, insanın ilk tanıdığı, sevdiği, insanî münasebetlerini geliştirdiği, şirin ve sıcak bakışlardan oluşan çevresidir. Onların varlığı insana moral destek sağlar. Bu ilk münasebetler müsbet ve menfî yönleriyle neredeyse ömür boyu sürecek alışkanlıkların ve insanlarla münasebetlerin temel kriterini teşkil eder.

Öfkelenilen kişilerin çoğunlukla, akraba gibi yakın münasebet içinde bulunulan kişiler olduğu belirlenmiştir ki, bu da öfkenin sevgiyle irtibatlı olduğunu düşündürmektedir.
Bir gençten beklenilenler arasında, ailesine ve akrabasına faydalı olması vardır. Yapılan hayırlı işlerin yakınlara da faydası dokunur. Aksine serseri olan bir kişi, öncelikle akrabalarına zarar verir. Vatanına ve milletine faydalı olan biriyle önce akrabası iftihar eder. En çok görüşülmek istenenlerin başında akrabalar gelir. Tecritte, yalnızlıkta, hastalıkta yahut gurbette akrabanın yüzü, şefkati ve ilgisi aranır.
İnsanın iyilik yapması güzeldir, önce akrabaya iyilik yapılırsa daha güzeldir. İnsanın hürmetkâr ve merhametli olması güzeldir, önce akraba içindeki aceze, hastalara, ihtiyarlara hürmet ve merhamet edilmesi daha güzeldir. Hastanın halinin sorulup ziyaret edilmesi güzeldir, ziyaret edilen hasta akraba ise daha güzeldir. Akraba münasebetleri, aynı soydan gelenlerin âdeta yeniden birbirini keşfidir. Bu ilişkilerin sosyal, ekonomik, psikolojik, dinî ve beşerî yönleri vardır.

Akrabalık münasebetlerinin psiko-sosyal yönü

Çocuklar, aile ve akrabalık münasebetlerinden büyük ölçüde etkilenir. İnsanın sevinç ve üzüntülerinin kaynağı, çoğunlukla aile ve akrabalarıyla ilgilidir. İnsanın sosyal tecritten kurtulmasının en kolay ve tabii yollarından biri, akrabalarla irtibatın koparılmamasıdır.
Sosyal hayatın temeli, akrabalar arasındaki sıcak münasebetlerin varlığıdır. İçtimaî yönden akrabalık bağlarının gücü, millet olmanın ve sağlam karakterlerin geliştirilmesinin teminatıdır.
Yaşlılıkta akraba ve tanıdıklarla yakın münasebeti devam ettirme çok daha önemlidir. Hayatın bu döneminde yalnız kalan bir kişinin kendisini yönetmesi zor olabilir. Bu zorluk karşısında yaşlı kişi, günlük faaliyetlerini mümkün olduğunca devam ettirmek için akrabalarından yardım alabilir.

Kültürümüzde akrabalık

Evlenme ve akrabalık münasebetleri aynı zamanda kültürel davranışlardır, kültürden kültüre farklılık gösterir. Toplumun aile yapısı, akrabalık münasebetlerinin tarzını belirler. Ailenin ataerkil, anaerkil, kolektif, demokrat, geniş veya çekirdek olması, akrabalık münasebetlerine kültür boyutunda tesir eden önemli unsurlardır.

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —