Üstelikte bağışıklık yaratan bu durum artık sıradanlaştı, basit bir duygu durumuna ya da seçime dönüştü.
Atalalarımızında dediği gibi, her koyun sadece kendi bacağına asılmakta, e sonuçta herkesin aslında sadece kendisiyle var olduğu gerçeğini ve tabiî ki kendisini ilk sırada tutmanın çok da yadırganacak bir durum olmadığını da kabul etmek gerekiyor. Fakat bu içsel birlikteliğimiz de, diğer insanların duygularını ya da düşüncelerini ya da içinde bulundukları durumu ne kadar önemsiyor olabiliriz? Bu içsel süreçte, sadece kendi kendinle mi baş başasın yoksa iyi kötü başkaları da en azından değer görmeye layık mı?
Artık layık olmakta o kadar kolay değil, eskiden sadece insan olmak belli toplumlarda yeterli kalabiliyordu ancak şu anda gördüğüm kadarıyla bunun da fazla önemi kalmamış gibi.
Eğer sadece bana uygunsa yolumda ilerler, değilse hiçbir şeyi önemsemem mantığı belli ki dünyayı sarmış. Hatta bir veba tadında sarmış. İnsanın insan için değerli olmadığı, sadece faydasına yeterli geldiği seviyede yaklaşmaya ve ilişkiye izin veren toplumlar çok fazla ve bu artık çok doğal. Tabiiki robotlaşma çağına doğru yürürken illaki ayak uydurma süreci de bir yerden başlamalı, öyle değil mi?
Zaten belli bir zaman sonra fabrika işleri yada mavi yakanın yaptığı işler, gene insanlar tarafından yönetilen mekanik sisteme geçiş yapacaktır ve bu mekanik sistem içinde var olmanın yolu da içsel mekanizmayı açıp, onu açık tutmak, yoksa çağa uymakta o kadar kolay değil. Önce duygularla ve alışkanlıklarla çağa uymak lazım ki, en uyumlu olan kolayca yakalansın bu şekilde.
Ve çağın nimetlerine kendini açmaya çalışan insanoğlu, acaba kendine dair neleri kapatıyor olabilir ve nelerden vazgeçiyor olabilir, ne dersiniz?
Eskinin güzelliği hakkında yorum yapıp, eskinin güzelliğini, samimiyetini ve doğallığını övecek biri değilim çünkü değişim toplumlar içinde çok gerekli ve her zaman değişim savunucusu biri olarak asla eskide olan o eskilerimiz, güzel bayramlarımız, güzel günlerimiz şeklinde hayata bakmıyorum. Her dönemin, her yaşantının güzelliği, ayrıcalığı ve bilgeliği var.
Ancak kendi içimde, yeninin kıymetini bilip, yeniye yer açarken, değişen insan bakış açısı bana çok da mutluluk vermiyor. İlişkilerin faydalar üzerine kurulu olması, yeni düzen yaşam şekilleri,
Benim ama aslında ben kimim, benim ama aslında ben ne istiyorum, benim ama ben sınırlarımı hangi noktada aştım, nereye ilerliyor, ne istiyorum soruları ve daha niceleri günümüz insanının en büyük zihin parazitleri haline gelmiş durumda.
Diyeceğim o ki, aslında kimse de kendi içinde, kendi bacağına asılmış kendi faydası ön planda yaşasa dahi içsel olarak çok da mutlu görünmüyor. İçsel arayışları, içsel huzursuzlukları ve hep bir eksik var kendi içinde. Bu da çağın yeni sendromlarından biri demek ki, modern insan sorunları.
Her daim çağa uymak ve her daim içindeki ben’i bulmak yada kaybetmek, ben olmanın doğal süreçleri ve bazen sonuçları. Herkesin payına düşeni yaşadığı bugünler umuyorum daha da güzele, daha huzurlu ve keyifli günlere dönüşsün,
Bu yazıda en ufak bir eleştiri bulunmamakla beraber sadece akışta gözlemlerimi paylaşmak istedim sizlerle. Sonuçta hepimiz aynı toplumda yaşayan ve nefes alan insanlar olarak, sürekli etkileşim halindeyiz ve toplumun kuralları da bizi bazı alanlara ilerletmekte. Hayat da böyle bir şey, uyduğumuz kadar, uymadığımız kader,
Tüm güzellikler sizinle olsun,
Doğa Gülay Cirban.
Bilinç altı ve Regresyon Danışmanı